30 Aralık 2008 Salı

Uluslararası Örgütler ve Sivil Toplum Kuruluşları Artık Sorgulanmalı

Uluslararası Örgütler ve Sivil Toplum Kuruluşları Artık Sorgulanmalı


-Reşat Doğru-


Ülkemizin üye olduğu uluslar arası kuruluşlara bakınca Birleşmiş Milletler, A.B’den tutunda İslam Kalkınma Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi ekonomik ve siyasal örgütler yanında, NATO gibi askeri örgütler, UEFA, FİFA gibi spor alanındaki örgütlenmeler olmak üzere dünyadaki birçok kuruluşu görürüz.

Ülkemizin bu tür kuruluşlara üye olması, dünya üzerindeki konumumuz açısından, önemli bir göstergedir. Tabii bu kuruluşlara üye olduğumuz için, bir çoğuna da, ciddi oranda, para ödüyor ve üyeliğimizi devam ettiriyoruz.

Devlet olarak, üye olduğumuz kuruluşlar yanında Belediyelerimiz ve Genel Müdürlüklerde uluslar arası kuruluşlara üye olmuşlardır. Mesela, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezine üyedir.

Uluslararası kuruluşların hepsinin bir kuruluş hikayesi ve hedefi vardır. Örneğin, BM teşkilatı II. dünya savaşından sonra 20. Yüzyılın ilk yarısında yaşanan ve insanlığa acılar yaşatan, savaşların tekrarını önlemek ve uluslar arası güvenliği koruma amacı ile kurulmuştur. Ülkemiz 191 üyeli BM’e, 1948 yılında üye olmuştur.

Uluslararası kuruluşların, devletler arasında işbirliğinden, tutun da barışın korunmasına kadar görevler yapması tüzüklerinde yazılmıştır. Ancak şu anda Irak yanıyor, 1,5 milyon insan ABD işgalinden dolayı öldü. Afganistan, yıkılıyor. Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu da görevlerini tam olarak yaptıklarını söyleyebilir imiyiz?

Uluslararası kuruluşların, Tarihte bir kaç devletin kontrolün de, istedikleri kararları çıkartan, istedikleri ülkelere saldırtan, istedikleri yaptırımları yapan, durumdan kurtulduklarını, tarafsızlık içerisinde olduklarını söyleyebilir miyiz?

Bu gün dünyanın birçok yerinde kan akıyor. Haksızlıklar almış başını gidiyor. Bu kuruluşlar ne yapıyorlar? Özellikle konu Türkler olunca hiçbir devletin kılı kıpırdamıyor. Azerbaycan da Hocalıda, 1990' lı yıllarda katliam yapıldı. Türklerin bir günde yüzlercesi öldürüldü. 1 milyon insan kaçkın duruma geldi. Evini barkını tarlasını bırakıp zorla göç ettirildiler.

Tarihe baktığımızda, Kırım daki Ahıska daki durumda bunlardan farklı değildi. Doğu Türkistan da yaşananları ise artık dünyada bilmeyen yoktur.Çin Nükleer denemeleri Türkler üzerinde yapıyor. Sakat doğumlar oluyor. Konu Türkler ise hiçbir uluslar arası kuruluş sesini çıkartmıyor sadece seyirci kalıyor. Bazen sadece bir kınama ile geçiştiriyorlar.

NATO teşkilatı İkinci Dünya Savaşından sonra kuruldu. Bu esnada, dünyada var olan, iki kutuptan birinde yer almak gerekiyordu. Ülkemizde batıyı, NATO’yu seçti.

Bu kuruluşun amacı, üye devletleri silahlı bir saldırı karşısında korumaktır. Bunun içinde NATO devletleri arasında, ortak bir savunma anlayışı geliştirmiş. Bunun içinde her ülke ciddi manada para ödemiştir. Yani biz üzerimize düşen görevi fazlasıyla yapıyoruz.

Ülkemiz Büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne sadık kalarak barışın yanında yer almış ve taahhüdünü yerine getirmek için Kore’ye asker göndermiş, Afganistan’a, Kosova’ya, Lübnan’a da barış için asker ve para göndermiştir.

Peki, bizim ülke olarak sormamız gerekmiyor mu? Türkiye’ye bir komşu ülkeden PKK terör örgütü tarafından saldırı yapılıyor. Neden bütün üye devletler buraya ülkemizi korumak için asker göndermiyor. Yardım yapmıyor. Yardımı bırakın PKK örgütünü, katilleri destekliyor, maddi ve manevi yardım yapıyorlar.

Artık ülke olarak bu kuruluşları sorgulayıp bize ne kadar faydası oluyor diye düşünmemiz gerekmiyor mu. Daha neyi bekleyeceğiz? Ülkemizin birliğine, dirliğine, kardeşliğine demokraside gelişim adı altında saldırılıyor, saldıranları himaye etmiyorlar mı?

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Karadeniz de kıyısı bulunan ve denizler den ekonomik olarak yararlanan ülkeler arasında, Türkiye’nin girişimi ile iş birliğini geliştirmek için kurulmuştur. Türkiye, Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova ve Rusya kuruluşta yer aldıktan sonra Yunanistan’da bu birliğe alındı.

Yunanistan Karadeniz ile bir bağlantısının olmamasına rağmen batının baskısı ile bu birliğe katıldı. Şimdi sormak gerekmez mi neden bu birliğe katıldı? Ve bu birlikte neredeyiz. Ne tür hizmetler yapılıyor. Daha nasıl iyi bir şekilde işbirliği yapa biliriz. Bunları tartışmamız gerekmez mi?

Ülkemiz, 17 Temmuz 1998 de Uluslar arası Ceza Mahkemesine üye olmuştur. Uluslar arası toplumu yakından ilgilendiren soykırım suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarını işleyen kişiler üzerinde, yargı yetkisine sahiptir. Bu ceza mahkemesi yetkisi içerisinde taraf devlet veya özel bir anlaşma ile başka bir devlet toprakları üzerinde yerine getirir deniliyor. Acaba, Bu yetkiler Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler için ne kadar kullanıldı veya kullanılmaktadır.

Ülkeler birbirileriyle ticari ve ekonomik ilişkileri artırdıkça bu tür uluslar arası örgütlenmelerde hızla artmaktadır. Türkiye’miz özellikle 1980 li yıllarda girdiği dışa açılma politikasının sonucu olarak, bu tür kuruluşlara üye olma girişimini de artırmış bulunuyor. Ancak bu kuruluşlara hazine olarak ve üye olan kuruluşlarımız olarak ne kadar para ödüyoruz.

Dünyadaki etkinliği hızla artan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği yolunda geldiği müzakere aşamasında ülkemiz için daha büyük bir önem kazanmıştır. Bu süreçte, STK ların bir araya gelerek, şemsiye kuruluşlar oluşturma yoluyla etkinliklerini arttırma girişimleri yoğunlaşmıştır. Ülkemizdeki kuruluşlar dış ülkelerdeki benzer kuruluşlarla işbirliği içerisindedir.

Avrupa ve Amerika’dan sonra ülkemizde somut bir güç haline gelen yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra 5. güç olarak toplumsal yapıdaki yerini alan STK lar devlet ve ekonomi sektörünün yanında 3. bir sektör olarak meşrutiyet kazanmaya başlamıştır. Bu durumda İslam Dünyasında, AB şemsiyesi altındaki kuruluşlar, dikkatle takip edilmesi gerekir, duruma gelmektedir.

STK ların önemi küçümsenemez ama hiçbir kimsenin, hiçbir kuruluşun bu milletin değerlerine, birlik ve beraberliğine karşı faaliyetlerde bulunması kabul edilemez.

Bu ülkenin 21. yüzyılda lider ülke olması tarihi sorumluluk olarak mutlaka gerçekleşmelidir.

Teslimiyetçi politikalarla sat kurtul ver kurtul politikalarıyla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, kararlı duruş sergileyerek, kendi öz değerlerimize sahip çıkarak olunacaktır. Balkanlar, Ortadoğu, Ortaasya, Kafkaslar lider ülke Türkiye’yi bekliyor. İşte burada Türk milliyetçilerinin hedefi ve beklentisidir. Bu hedefin mutlaka gerçekleşmesi gerekir, çünkü Balkanlarda barışın olması, Orta Asya'da barışın olması, Orta Doğu'da barışın olması, Kafkaslarda barışın olması güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin, lider ülke Türkiye'nin olmasından geçmektedir.

Bunu da zaten dış güçler anlamış olduğu için Türkiye'mizde oyun üzerine oyun tezgâhlıyorlar. Oyunlar öyle bir duruma geliyor ki, Türk milletinin millî birlik ve beraberliğinin bozulmasından tutun da her türlü değerlerine saldırı şeklindedir.

Bazen, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dahi bunlarla karşılaşıyoruz ama şurası unutulmamalıdır ki 70 milyonun hepsi kardeştir. 70 milyon insanımız kimlerin kendisine ihanet ettiğini, kimlerin millî birlik ve beraberliğini bozduğunu yakından takip ediyor ama ben inanıyorum ki 70 milyonumuz geçmişte de -tarihin her döneminde olduğu gibi- zor dönemlerden çıkmasını bilmiş ve bilecektir. İnanıyorum ki lider ülke Türkiye mutlaka kurulacaktır.

Reşat Doğru

27 Aralık 2008

Tokat Milletvekili

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder