30 Aralık 2008 Salı

Temel Ayırıcı Özellik; Şahsiyet

Temel Ayırıcı Özellik; Şahsiyet


-Sırrı Çınar-


Sosyal, siyasi, ekonomik ve insanla ilgili her türlü problemin varlığında ve çözümünde temel faktör insanın ürettiklerinin tamamı yani inandıkları, davranışları, düşünceleridir. Bunlar genel kapsayıcı kavram ve tanımlamalardır. Bu genel kapsayıcının altında yatan ise insanın kazanımlarıdır. Bu kazanımlar, doğduğu andan itibaren başlayan öğrenmeyle edinilen birbirine bağlı gelişen algılama, anlama, muhakeme etme, yorumlama, taklit etmeyle, yaratılış ve genetik özelliklerinin, beslenme, sosyal ve fiziki çevrenin kattıklarıyla tamamlanır. Boyu, rengi, ağırlığı, görüntüsü, cinsiyeti gibi dıştan görünen özellikleriyle algılanan insanı asıl insan yapan ise kazanımlarıyla elde ettiği ayırıcı özelliği olan “şahsiyetidir”. Kişilik olarak da adlandırdığımız şahsiyet özellikleri bireyin gerek kendi yaşamını gerek sosyal ilişkilerini belirleyen, yönlendiren, eğilimlerini, arzularını, isteklerini, inançlarını, inandıklarını yaşama geçirme düzeyini, davranış ve düşüncelerinin tamamının belirleyicisidir.

Şahsiyet genellikle olumlu anlamda kullanılır. Olumsuz bir şahsiyetten söz edilirken şahsiyetsiz gibi bir nitelemede bulunulur. Oysa her durumda var olan “şahsiyettir”. İyi olan da olmayan da şahsiyettir. Ancak konuşmalarda ve algılamada “şahsiyetli” nitelemesine olumlu anlam yüklenir. Peki, ne anlatılmak istenir? Nedir “şahsiyetli” olmak? Bunun cevabı her birey için değişir. Çünkü birey akıl, idrak ve nefsinin bilgi ve zihninde oluşturduğu kurallara göre sentezleyerek oluşturduğu düşünce ve davranışlarına bağlıdır. Ancak, genel sosyal kurallar, din temelli kurallar, ahlaki yargılar “şahsiyetli” insan tipinin en belirleyici olanlarıdır. Bireye göre cevabın farklılığını “altının kıymetini sarraf bilir” özdeyişinin anlamında bulmak mümkündür. Yalan söylememek, sözü özü bir, hak yememek, hakkı hak teslim etmek, doğruyu çekinmeden söylemek, başkalarının her türlü değerine saygılı olmak, düşünce ve davranışların beklentilere cevap verecek şekilde istikrarlı olmak, değerlendirme ölçütlerinin belirliliği, özgüveni, sosyal sorumluluk anlayışı, bulunduğu yere güç veren ve anlaşılır olma düzeyi bireyin “şahsiyetli” olduğu düşüncesini doğurur.

Günlük konuşmalarda “çok önemli şahsiyet” diye bir tanımlama vardır. Genellikle bu tanım kişinin makam, mevkii gibi özelliklerine, elinde bulundurduğu güç nispetine uygun olarak kullanılır. Oysa kişinin bulunduğu makam, mevkii ve gücünü nasıl kullanacağı oluşturduğu şahsiyetine bağlıdır. Şahsiyet sorgulaması yapmadan bulunduğu düzeye göre değerlendirme yapmak ve “önemli şahsiyet” payesini vermek sonu yanılgılarla bitecek sağlıksız bir yargıdır. Gerek bireysel gerek sosyal yaşamı etkileme konumunda bulunan siyasetçi, yazar, gazeteci, yönetici, din görevlisi, akademisyen, sanatçı, televizyon programcısı, eğitim-öğretimden sorumlu olanlar bu sağlıksız yargılamalarla değerlendirildiği için toplum hüsrana uğramaktan kendini koruyamıyor.

Ülkemizde “şahsiyetli” insan yetiştirmek için özel bir gayretimiz olmadığı gibi şahsiyeti zedeleyici, yok edici yani “şahsiyetsiz” birey yetiştirdiğimizi artık kabul etmenin zamanı gelmiştir. Bu yüzleşmeyi yapmadan siyasetçiden, yöneticiden, sistemden şikâyet etmenin, tartışmanın bizi doğru zemine taşımayacağı açıktır. “Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin “, “gemisini yürüten kaptandır”,”el öpmekle dudak eskimez” ,”gelen ağam giden paşam”,“biz ve ötekiler” diyen bireyin, konuşmalarıyla yaptıkları birbiriyle çelişen ve emir komuta altındaki siyasetçinin, siyasi görüş taraftarlığının dışında özellik kazanamayan akademisyenin, kişisel ihtiras, menfaat peşinde koşan gazeteci, televizyoncunun, her gelen iktidardan makam kapma yarışında olan bürokratın, cemaat taassubundan kurtulamayan yazarın şahsiyetli olduğunu kim söyleyebilir?

Ailede başlayıp, sokakta, okulda, askerlikte ve iş yaşamında devam eden şahsiyet törpülenmesinin sonucu oluşan şahsiyetsizliğe çeşitli kılıflar bulmakta da usta bir toplumla karşı karşıyayız. Töre, gelenek, ideoloji, parti ve cemaat taassubuna sığınarak gizlenmeye çalışılan şahsiyetsizlik her geçen gün bir başka şekilde körüklenmektedir. Kendini vazgeçilmez gören ve fütursuzca davranışlar gösteren zihninden geçenleri saklamayı becerebilenlere yakıştırılan şahsiyetli sıfatını ellerinden alınmadığı sürece bu oyun devam edip gidecektir. Sistem olarak şahsiyetli birey üretilemediğine göre bireysel gayretlerle bunu yapmaktan başka çare yoktur. İlk yapılacak ise şahsiyetli davranıp doğruları objektif değerlendirmelerle tespit edip ve bu doğruları haykırmaktır.

Sırrı Çınar

2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder