Mustafalaştırma, Sıradanlaştırma, Buharlaştırma
Bazı adlar, imgeler akıldan geçirildiğinde, yahut dillendirildiğinde olumlu çağrışımlara yol açar. Mustafa Kemal, bu değerlendirmeye uygunluk açısından verilecek örneklerin başında gelir. Atatürk adıyla birlikte bilincimizde bağımsızlık, onur, direnme, baş eğmeme, saygınlık, askeri deha, yüksek komutanlık vasıfları, ulusu kurtarma, devlet kurma başta olmak üzere bir sürü kavramın resmigeçidi başlar. Bunun nedeni, siyasal, sosyal tercihleri farklılıklar taşısa bile sıradan insanlarımızın ezici çoğunluğu için Atatürk’ ün hem kişisel hem de kolektif bir gurur, onur simgesi olmaya devam etmekte oluşudur.
Ulusal yıkımların yaşandığı zaaf dönemlerinde milletlerin sığınıp güç alabilecekleri, karamsarlık, kötümserlik, teslimiyet havasını dağıtıp, yılgınlık psikolojisini aşabilecekleri simgelere ihtiyaçları olur. Böyle zamanlarda geçmiş tarihlerindeki mitolojik kahramanlar, görkemli zaferler, destansı figürler ulusun direniş gıdası olur.
Atatürk’ ün günümüz için taşıdığı önem, Türk ulusunu yok oluş ve yıkım günlerinden kurtuluşa götüren önderliğinin yanında, yeni yıkımların, yeni saldırıların, yeni kuşatmaların da hem sığınağı, hem direnç kaynağı olmasıdır. Bu bakımdan milenyum emperyalizminin, iyice saldırganlaşan küresel sermayenin, AB ve ABD’ nin, Atatürk’ ü ve Kemalizm’i çoktandır hedef tahtasına oturtmasının nedenlerinin iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.
Küresel sermayenin çıkarları açısından başta Türk ulusu olmak üzere, tüm ezilenlerin, emperyalizmin sömürü hedefindeki halkların ortak bir değerinin, yani Atatürk’ ün ötelenmesi, itelenmesi, örselenmesi, toplumsal borsanın en dibe vuran kağıdı haline getirilmesi gerekmektedir. Mustafa Kemal’ in Türkler açısından taşıdığı olumlu değerlerin tümünün olumsuza çevrilmesine yönelik psikolojik harekat tüm hızıyla sürmektedir. Brüksel ve Waşington epeydir Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluş kodlarından, milli koordinatlarından Atatürk adının, Kemalist düşüncenin silinmesi istemini bu nedenle dillendirmektedir.
Bu istemlere, küresel sermayenin uzantısı Türkiyeli sermaye ile, Mütareke İstanbul’ unun işgalci müttefikleri Teali İslam Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın günümüzdeki mirasçılarınca canı gönülden arka çıkılmakta, gönüllü taşeronluk yapılmaktadır.
Atatürk’ ün Türk milletinin ortak gurur simgesi, Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin felsefi ve ideolojik temeli olmaktan çıkarılması çabalarının başarılı olması durumunda Cumhuriyet’ten de, devletten de geriye bir şey kalmayacağı, Türk milletinin de varlığını sürdüremeyeceği kuşkusuzdur.
Atatürk’ü ortalama Türk’ ün bilincindeki emperyalistleri yenen, ulusunu ve ülkesini kurtaran bir milli kahraman algısından arındırıp, kişilik zaafları içinde, dostlarına vefasız, alkolik, tedirgin, vehimli, yalnızlık okyanusu içinde yüzen biri olarak sıradanlaştırma (Mustafalaştırma) operasyonu, kamuoyuna tekelci sermaye medyasınca yılın sinema olayı olarak pazarlanmaktadır.
Mustafa filmi bana yıllar önce çevrilen, aşağı yukarı aynı kişi ve kurumlarca desteklenen Gallipoli’ yi hatırlattı. Çanakkale muharebelerini konu alan Gallipoli daha gösterime girmeden kimi çevrelerce Oskar’ a aday gösterilmiş, aylarca medya manşetlerinden inmemiş, ülkenin her yanında ilköğretim öğrencilerine başlarında öğretmenleri bu film seyrettirilmişti! Filmde Çanakkale’ ye teşrif ederek topraklarımızı şereflendiren İngiliz, Fransız ve Anzak ( o tarihte İngiliz sömürgeleri olan Avustralya ve Yeni Zelanda ) askerlerinin dramatik öyküleri, annelerine, sevgililerine yazdıkları lirik mektuplar konu ediliyordu. Filmin Ayhan Işık’ ı, Cüneyt Arkın’ ı, Göksel Arsoy’ u İngiliz, Fransız, Anzak askerleriydi. Bizim Mehmetlere ise Cevat Kurtuluş’ la Sami Hazinses arası bir rol verilmişti!
Homores, İlyada destanında Truva savaşlarını anlatır. Destana göre Menelas’ ın karısı güzel Helen’ i Troya’ ya kaçıran Paris bu savaşın çıkmasına sebep olmuştur. Olayı mitolojik tortularından ve destansı öğelerden arındırırsak asıl neden Yunan tarafının Anadolu’ yu ele geçirme arzusudur. Yani neden ekonomik ve siyasaldır. Büyük şair olduğu kadar soylu bir ruh taşıyan Yunan’ lı Homeros bu savaşta Troyalıların hakkını yemez. Troya Prensi Hektor’ un savaşçılığını, yiğitliğini, ülkesi için fedakarlığını adeta kutsar. Onu Akha ( Yunan ) kahramanı Aşil’ e denk bir kişilik olarak işler. Her nedense bizim Tanzimat münevveri kompleksini bir türlü aşamamış, ulusuyla, ülkesiyle gönül bağını çoktan kopartmış kimi aydınlarımızın, seçkinlerimizin kendi milletini aşağılayıp batıya tapınma derecesindeki hastalıklı yaklaşımını görünce insanın binlerce yıl öncesinin büyük şairine duyduğu saygısı daha da artıyor.
Gallipoli’ yi izleyince yönetmenin ülkemizi işgale gelen dünyanın efendilerine, onların çelikten kaleye benzer zıhlılarına, ölüm kusan toplarına, donanımlı askerlerine karşı Mehmetlerin destansı direnişini anlatma gibi bir amacının olmadığını anladım. Yönetmenin bütün derdi Holivut kalıplarında, batılıların damak zevkine uygun bir film yaparak beğenilerini kazanmak, piyasalarına kabul edilmekti!
Ülkemizi işgale gelen emperyalizmin silahlı gücü bu nedenle bir romantizm sarmalı içinde sunuluyor, Türk seyirciler bir sinema büyüsü içinde Çanakkale’ deki işgalci askerlerin trajedisine ağlatılıyordu. Çanakkale, ortalama Türk’ ün algısındaki, kibirli emperyalizme direnişin, yenilmezliğinin sulara gömülüşünün, askerlerine taarruzu değil ölmeyi emreden Mustafa Kemal’ in yıldızının parladığı yer olmaktan çıkarılıyordu. Gallipoli’nin yönetmeninin kamerasından yansıtılan Çanakkale, Batılı beyaz adamın teşrifiyle şereflenen alelade bir toprak parçasından öte bir şey değildi.
Yüzen kalelerin ölüm kusan toplarına, namlusundan alev saçan işgalci mitralyözlerine bana mısın demeyen Mehmetleri bir çırpıda harcayıveren, bunca yılın Çanakkale’sini de Gallipoli yapıveren yönetmenin batı tribününden beklediği alkış uğruna verdiği acı kuşkusuz daha ağır gelmiştir Çanakkale şehitlerine!
Gallipoli’den bu yana ulusal bilincimize, kolektif duyarlığımıza yönelik saldırılara, yazılı ve görsel sosyo psikolojik kültürel kampanyalara niçin hız verildiğinin iyi düşünülmesi gerekmektedir. BOP’ un, GOP’ un önündeki en büyük engel, ulus devletin, tekil yapının kilit taşı, yenilmezlik ve ulusal direnç simgesi Atatürk’tür. Tür ulusunun direnç ruhunu, bağımsızlık tutkusunu temsil eden önderinin saydığımız nedenlerle Mustafalaştırılması gerekmektedir.
Son yıllarda yazılan romanlar, sözüm ona araştırmalarda objektiflik, özel yaşamın mahrem boyutlarının da ortaya çıkarılması adına Atatürk’ün özel yaşamıyla, Latife Hanım’ la, Fikriye Hanım’ la ilgili bilinmezlerin açıklanması söylemiyle gerçekleştirilen gri taarruzlar aynı amaca yöneliktir: Atatürk’ün Türk ulusunun gönlünden, bilincinden kazınması, silinmesi, Mustafalaştırılması, sıradanlaştırılmasıyla ebedi yalnızlığa mahkum edilmesidir.
Türk milleti ile Atatürk arasına örülmek istenen Berlin duvarının inşası her yeni filimle, her yeni araştırmayl(!) biraz daha yükselmektedir. Belleğini yitiren, tarih bilincinden soyutlanmış bir halkın ulus özelliğini kaybedip sürüleşeceği, sömürüye, esarete direncinin söz konusu bile olamayacağını bilenler yeni filimler, yeni romanlar, yeni araştırmalar için kesenin ağzını açmış, cömert katkılar için hazırda beklemektedirler.
Mustafalaştırmaya, sıradanlaştırmaya, buharlaştırmaya karşı Mustafa Kemal Atatürk’ü ulusça derin bilinçaltında yaşatarak günümüzün Mustafa’sı olmak gerekiyor. Direncin, onurun, özgürlüğün, sömürüye karşı duruşun, mazlumun yanında saf tutmanın Mustafa’ sı!
Hüseyin Özbek
Avukat, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
21 Kasım 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder