29 Aralık 2008 Pazartesi

Ergenekon 4 -Kim Yalancı?-

Ergenekon 4 -Kim Yalancı?-


-Ömer Dönderici-


Yaratılalı beri canlıların ve irili ufaklı canlı topluluklarının –her birinin- çıkarları çatışmıştır. Bu çatışmaların pek azında, taraflar apaçık savaşır. Aldatma, değişik ton ve dozlarda, bu çatışmaların ayrılmaz bir parçasıdır: Gizlenme, kamuflaj, kılık değiştirme, taklit, göz boyama, görüntü saptırma, yalan bu silahlardan bazısıdır.

Söz gelimi, bir düşmanın, “ben düşmanım!” diye haykırmak yerine, dostmuş gibi ortaya çıkması; dost görünümlü örgütler kurması veya dost –ama aptal- örgütlerle işbirliğine gitmesi olasılığı her zaman daha fazladır. Ve tabii ki, -bir çoban matı planının parçası olarak- hoşa giden –ama sonu hüsranla bitecek- tutum ve davranışlara yönlendirmesi de, bu sürecin kaçınılmazıdır.

****

Bu tüm Dünyada böyledir. Ve ülkemizde de –fazlasıyla- böyledir. Bu geçmişte de böyleydi ve çok muhtemelen, bundan sonra da böyle sürecek.

TRT’nin ilk televizyon yayınına başladığı yıllarda, üç kişiyle gerçekleştirilen bir oyunda, seyircilerden, kimin yalan söylediğinin bilinmesi istenirdi. Yalan söyleyenler, yalanlarını, bazı doğruların arasına sıkıştırırdı. Kendimi, hep bu oyundaymış gibi hissederim. Ben mi fazla kuşkucuyum, yoksa yalancı mı çok fazla? “Bütün Giritliler yalancıdır!” diyen, Giritli Epimenides’in durumuna düşmekten korkmakla birlikte, kısa siyasi tarihimize bir bakıp söyleyin: Haksız mıyım?

En önemli sorun da bu: Kim yalancı? Kim, ne zaman yalancı? Kim, ne kadar yalancı?

Geçmişte başkalarının aldattığını söyleyenlerin, -aralara sıkıştırdıkları doğrularla- şimdi beni aldatmadıklarından ne kadar emin olabilirim?

****

Bu ülke, çok yakın bir zamanda, 28 Şubat sürecini yaşadı. Şimdilerde, topluma bir tiyatro gibi izlettirilen Kalkancı’ların, Fadime’lerin, Aczimendilerin nasıl bir tezgâh olduğu anlatılıyor. Ama “postmodern darbe”nin, o günkü oyucuları, güçlü bir medya desteğiyle, -yargı da dahil- tüm topluma bunu inandırdılar. Sonuçta, ülkede iktidarlar değişti, bir çok insan haksız yere mağdur oldu. (Ben de bu mağdurlardanım).

****

Ergenekon etrafında koparılan sistemli yaygara, bana ister istemez 28 Şubatı çağrıştırdı. Dünün mağdurlarının, geçmişte kendilerine yapılanların intikamını almaya çalıştıkları hissine kapıldım. Sanki, 28 Şubatın rövanşı gibi...

Tek fark, “sâbık mağdurlar” ın daha kontrollü olmaları. Kendilerince tehlikesiz bölgelerde olağanüstü cesur ve cebbarlar. Ama tehlikeli zonlarda, usturuplu “kontrol atışları” ile, müteakip uyarının dozu belirleniyor. Sorun yoksa, bir doz fazlası. Bu artırımlar, sabırla sürdürülecek gibi görünüyor. Tipik bir “pasif agresif” tavrı...

Ama inancım o ki, rövanş peşindekiler, bürokrasinin ve askerin direncini, kendileri için de tehlike gören bazı dış çevrelerin “kötü emellerine” alet oluyorlar.

Ve sanmamalılar ki, bu talihsiz ittifak, sonsuza değin sürsün. Metamorfoza uğramazlarsa, sıranın –tekrar- kendilerine gelmesi kaçınılmazdır.

Ömer Dönderici

4 Eylül 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder