15 Şubat 2009 Pazar

Sıkmaya başlayan soru

Abdulhamit Bilici
Türkiye, içinde yaşadığı bölgenin neresine uzansa, Batı'da aynı endişe hortluyor: Türkiye'yi kaybediyor muyuz?Ortadoğu'da aktif bir siyaset izlemeye, İslam dünyası ile biraz yakınlaşmaya başladığında, aynı soru gündeme geliyor. Türk dünyası ile biraz yakınlaşma olunca, yine aynı soru ortaya atılıyor.

Aynı endişe Rusya ile yaşanan sıcak ilişkiler nedeniyle de sık sık gündeme geliyor. Gürcistan ile Rusya arasında yaşanan krizde, Türkiye'nin biraz tarafsız siyaset izlemesi, aynı sorunun yine gündeme gelmesine yol açmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyareti, mutlaka kafaları yine karıştıracak. Acaba NATO üyesi olan Türkiye, Avrasya'ya mı kayıyor?

Halbuki bugün izlenen dış politikanın belirlenmesinde etkili olan isimler, sürekli bu endişeleri giderecek konuşmalar yapıyor. Dış politikada atılan adımların, yeni bir eksen arayışı olmadığını, NATO üyeliği konusunda en küçük istifhamın gündemde olmadığını, izlenen politikadaki hedefin çok boyutlu bir dış politika izleyerek Türkiye'nin jeopolitik imkanlarından maksimum düzeyde yararlanmak olduğunu söylüyorlar. Ama nafile...

Sanki donuk bir şekilde, çevresinden izole bir dış siyaset izlemek, Batı'nın her dediğini yapmak ve atmayı düşündüğü her adımı Batı'dan izin alarak atmak Türkiye'nin kaderi.

Türkiye, krizi bol bir bölgede yaşıyor. Ya da dünyayı ilgilendiren krizlerin çoğu yakın bölgemizde yaşanıyor ve bu krizlerin hemen hepsiyle bir yönümüzle bağımız oluyor. NATO'nun birkaç yıl önce yaptığı bir analizde, İttifak'ın ilgilenmek zorunda kalacağı 16 potansiyel kriz bölgesinden 13'ünün Türkiye'nin çok yakın çevresinde yer alacağı söyleniyordu.

Bir de 3 kıtada uzunca bir süre hakim olmuş Osmanlı'nın vârisi olunca, neredeyse hiçbir krize bigane kalma şansımız kalmıyor. Soğuk Savaş'tan hemen sonra Bosna'da kriz patlayınca, çok geçmeden Sırpların Kosova Savaşı'nın intikamı için Boşnakları katlettiklerini öğrenmedik mi? Üstelik onlar, Boşnaklara 'Türk' diyorlardı.

Kosova krizinde Arnavutlar hedef alınınca İstiklal Marşı'mızın yazarının da Arnavut olduğunu hatırlamadık mı? Bazı rivayetlere göre 5 milyon Arnavut kökenli vatandaşımız varken, bu krize sırtımızı dönmemiz mümkün müydü?

Kafkaslar'da ne Çeçen, ne Abhaz ne de Karabağ krizine, bir İsveç veya bir Norveç gibi yaklaşma şansımız vardı. Çünkü topraklar, kültürler, dinler, akrabalıklar ve yüzlerce yıllık hatıralar vardı aramızda ortak olan.

Ne Filistin'de akan kana ne de Irak'ta, İran'da, Afganistan'da yaşananlara uzak durma imkanı var Türkiye'nin. İstese de bunu yapması zor. Bu ilgi haritası, Endonezya'dan başlayıp Fas'a kadar uzanabilir.

Türkiye'nin çevresiyle ilgilenmesi, sadece kültürel ve tarihî nedenlere de dayanmıyor. Artık şurası çok açık ki; bir ülke komşularıyla, yakın bölgesiyle ekonomik ilişkilere sahip değilse, gelişmesi mümkün değildir. Bu yüzden içinde yaşadığımız bölgenin bir barış havzası olmasında Türkiye'nin hayatî çıkarı söz konusu. Kafkaslar'da Ermeni sorununun devam etmesi bu hedefin önündeki büyük bir engel. Gürcistan'ın istikrarsızlığı, hem bölge için hem de Türkiye için büyük maliyet. Irak'ta yaşanan kaos ortamı, İran'ın geleceğindeki belirsizlik, Filistin-İsrail çözümsüzlüğü, bu bölgeyi bir barış havzasına dönüştürme hedefini sabote eden faktörler.

Aslında kuzeyden güneye, doğudan batıya Türkiye'nin böyle bir perspektifle bölgede aktif bir oyuncu olması Batı'nın da çıkarına. Yavaş yavaş bu rolü takdir edenler de çıkmıyor değil.

Keşke sürekli "Türkiye'yi kaybediyor muyuz?" kâbusu görmek yerine, Batı biraz da Türkiye'yi neden hep çantada keklik olarak gördüğünü sorgulasa... Neden hiçbir bedel ödemeden, Türkiye'nin kendilerinin yanında yer alması gerektiğine inandıklarına kafa yorsalar... 50 yıllık Soğuk Savaş ortaklığı boyunca Türkiye'nin nasıl Avrupa'nın dışında tutulduğu üzerine düşünseler. Onlarca eski düşman kamptan ülke, AB'ye üye alınırken, Türkiye'nin hep itilip kakılarak ne kadar aşağılandığını sorgulasalar. Kıbrıs'ta çözümü isteyen taraf olmasına rağmen, neden cezalandırılan tarafın Türkler olduğu sorusuna cevap arasalar... Kanlı bir terör örgütünü terör listesine sokmak için, neden binlerce insanın hayatını kaybetmesinin beklendiğini de...

Evet, Türkiye'nin yönelimi değişmiyor; belki çeşitleniyor, renkleniyor. Ama hiç kuşkunuz olmasın, bu cevapsız sorular herkesin kafasında Batı ile ilişkilerin sorgulanmasına yol açıyor. Şayet Batı, "Türkiye bizim için önemli" diyorsa, onu kaybetmemek için artık birazcık gayret etmesi gerekiyor.

Not: Salı günü kayınpederim Tahsin Ünlü'yü kaybettik. Ailemizin acısını paylaşan tüm dostlara teşekkür ediyorum.

14 Şubat 2009, Cumartesi
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=815106&title=sikmaya-baslayan-soru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder