‘Hamásî’ bir tavır
Yağmur Atsız
Ben aslında hamásî yazılardan pek hoşlanmam. Ama bu ister istemez öyle olacak, çünki konu ‘El Hamás’ .
Önce şunu belirteyim ki sırf körükörüne bir Receb Tayyib Erdoğan düşmanlığı yapmak uğruna Başbakan’ın Davos’daki tepkisini küçümseyen, aşağılayan çevreler bana 1913’de ‘Edirne’yi Enver kurtaracağına Bulgarın elinde kalsın daha iyi!’ tavrını hatırlatdı. Üzüldüm.
İki gündür izleyebildiğim Batı gazeteleri ve tv’lerinde Başbakan Erdoğan’ın öfkeli tepkisi genellikle çok objektif ve polemikçilikden uzak bir hava içinde ele alındı. Genellikle! Bunda muhtemelen bu öfkenin ‘gerçek’ olması da bir rol oynadı. Evet, Erdoğan orada ‘poz’ atmıyordu. Ama İsráil’in Gazze’deki fecî davranışına karşı bizzat vicdan sáhibi Yahudilerin verdiği tepkilerin de etkili olduğunu sanıyorum.
Şunu da unutmamak gerekir:
Erdoğan’ın hiddetle kalkıp yayını terk etmesi belki aşırı bir davranışdı ama İsráil Cumhurbaşkanı Sayın Şimon Peres’in üslûbu ve moderatör gazetecinin tutumları pek mi doğruydu? Nasreddin Hoca’nın söyleyişiyle ‘(Yavuz) Hırsızın hiç mi kabahati yokdu?’
Yeri gelmişken değerli ahbábım Tahá Akyol’a da değinmeden edemeyeceğim. Tahá dünki yazısında radikal Arabların bile Erdoğan kadar sert tavır takınmadıklarını vurgulayarak soruyordu: ‘Sûriye Başbakanı olsa böyle konuşur muydu?’
İláhi, Tahá!
Sûriye Başbakanı’nı oraya çıkartırlar mıydı ki?
Şimdi gelelim Türkiye’nin ‘arabulucu’ olarak yitirdiği öne sürülen pozisyonuna:
Bir kere Türkiye o pozisyonu Davos’da değil, kendi dahli olmaksızın, dört hafta önce İsráil Gazze’ye girdiği an kaybetmişdi. Geçici olarak!!!
Yoksa bir yandan İsráil askerleri Gazze’de kadın, çoluk-çocuk demeden Arabları gaddarca kıracak ve Sûriye hálá kuzu kuzu müzákerelere devám edecekdi, öyle mi? Sırf Erdoğan’a bir táne ‘çakmak’ için bu safsatayı yazmakdan utanmayanlara benim tek bir sualim var:
Bizim alnımızda ‘enáyi’ mi yazılı?
Bunlar adamı zorla AK Parti sempatizanı ederler!
Bu yüzden artık ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini kaybetdiğimiz ve netîceten 24 Nisan’da Başkan Barack H. Obama’nın ‘Ermeni Soykırımı’ kelimelerini telaffuz edeceği iddiasına gelince:
Tam bütün Ortadoğu’da ve Cenûbî Kafkasya’da Türkiye’nin desteğine eskisinden kat-be-kat daha muhtác olduğu bir zaman diliminde, üstelik Türkiye’nin kilid rol oynayacağı ‘Nabucco Projesi’ ile Batı, Rusya’nın ‘enerji tahakkümü’nden kurtulma safhasına doğru ilerlerken ve dahası Ankara ve Erivan kendi sorunlarını kendi aralarında halletme yoluna girmişken Washington Ankara’nın böyle insafsızca damarına basar mı?
İsráil, Türkiye’yle arasında onyıllardır devám eden ve artık stratejik derinlik kazanmış bulunan ilişkileri bir tv yayını uğruna fedá eder mi?
Bu bağlamda bir husûsa daha dikkati çekmek isterim:
10 Şubat’da İsráil genel seçime gidiyor. Aslı aranırsa bütün siyásî partiler Gazze’de ‘seçim kampanyası’ yürütdüler!
‘Arabın hakkından kim daha iyi gelir?’ Kampanyası!!!
O bakımdan Erdoğan’ın İsráil politkacılarına yönelik olarak sarfetdiği ‘Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!’ cümlesi boşa söylenmiş bir lakırdı değildir.
Ama öbürlerinin bütün gayretine rağmen seçimleri aşırı sağcı Benyamin Netanyahu ve Likud Bloku kazanacak gibi görünüyor. Bu, ilk bakışda olumsuz gibi görünse bile içinde, hiç değilse kısmî bir barış ümîdini de barındırıyor. Zîrá Arablarla en önemli yakınlaşma çabalarına imzá atanlar aşırı sağcı liderler (Menahim Begin, Ariel Şaron!!!) olmuşdur. Şübheden ázáde oldukları için. Tıpkı Türkeş’in Ermenistan’la yakınlaşma planları hazırlaması gibi.
Onun için ortalığı velveleye vermenin álemi yok!
Ortadoğu’da kartlar yeniden karılıyor.
‘Poker partisi’nin yeni seansı başladığı zaman masadaki yeni güçlü oyunculardan biri de kesinlikle Türkiye olacakdır.
Mádem ‘hamásî’ başladık yine öyle bitirelim:
Buna ‘Osmanlının Avdeti’ de diyebilirsiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder