Cumhûriyetimizin 85. Doğum Günü'nde ilginç şeyler oldu. Meselá Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Cumhûriyetimizin "eşsiz" bir cumhûriyet olduğunu belirtmek amacıyla olacak, "eşsiz" bir resepsiyon verdi.
Sonra Ayvalık'da bir "Cumhûriyet Koşusu" düzenlendi. Kazananlara madalyaları oranın Alay Kumandanı verecekdi. Ancak kıymetli Albay, şeref kürsüsündeki kız öğrencilerden birinin başörtülü olduğunu görür görmez sert bir hareketle geri döndü ve genç atletlerin orada bir süre şaşkın bakışlarla kalakaldıkdan sonra ağlamalarına sebebiyet verdi.
Güzîde kumandanımızı bu örnek davranışından ötürü kutluyor ve kendisine bundan sonraki icraátında da başarılar diliyorum. Fakat bu arada bir eleştiride bulunmakdan da kendimi alamayacağım:
Muhterem Albay gerçi başörtülü kızı tersleyerek büyük feráset göstermiş ama bence kızın suratına sağlı sollu iki de okkalı şamar indirseydi onu daha iyi terbiye etmiş ve Atatürk, pardon Mustafa İlkeleri'ne daha da büyük bir sadákatle bağlanmasını garantilemiş olurdu. Fakat henüz çok geç kalınmış değildir. Değerli Komutan bu hatásını teláfî edebilir. Bunun için ise iri yarı iki eri ciple yollayarak o kızı karargáha getirtmesi ve eksik işlemi orada ictimá etmiş birlik önünde tamamlaması mümkindir. Böylece Yüce Önder'in Rûhu'nu da şád etmiş olur. Zîrá Yüce Önder, bilindiği üzere, küçük kızların korkutulmasını ve onlara alenen hakaaret edilmesini çok severdi. Hele başörtülü bir kız yáhut kadın gördü mü çılgına döner, ádetá kendini kaybederdi. Annesi Zübeyde Hanım'ın başörtülerini kaç kere haşin bir hareketle çekip yere atdığını ve çiğnediğini herkes bilir.
Hádise böylesine alabildiğine acıklı olmasa belki gülümseyebilirdik bile... Gülümserken gırtlağımıza bir yumru düğümlense dahî... Onun için durumu elimizden geldiği kadar serinkanlılıkla tahlîl etmeğe çalışalım:
İnsanların bir şahsı veyá bir şeyi sevmesi kendiliğinden olumlu sonuç vermez. İnsanlar çok sevdikleri başka insanları yáhut şahısları o sevgi sonucu mahv da edebilirler. Romeo Juliette'i deliler gibi sevmiyor muydu? Hitler Almanya'ya, Mussolini İtalya'ya, Franco İspanya'ya, Salazar Portekiz'e, Amiral Horty Macaristan'a, Enver Türkiye'ye ifláh kabûl etmez derecede sevdálı değil miydi?
Endîşem odur ki "modern"(!) İttihadcılarımız da Türkiye'yi severken boğacaklar. Atatürk'ü böyle sınırsızca sevdiklerini söyleyen ve muhtemelen gerçekden de seven kimselerin, Atatürk Fikriyátı'ndan bu derece nasibsiz olduklarını görmek yürek burkan bir tesbît. 12 Eylül Zorbaları'nın Elebaşısı Evren bir gün gazetecilere şu "hikmet"i yumurtlamışdı:
"Çocuklarımıza Fransız İhtiláli'ni öğretdik ama Atatürk Devrimleri'ni öğretemedik."
Tasavvur buyrulsun! O kadar cáhil ki daha Atatürk Devrimleri'nin Fransız İhtiláli'nin öz-be-öz evládı olduğundan ve o olmasa Atatürk Devrimleri'nin sözkonusu bile edilemeyeceğinden bî-haber!!!
Mankafa áşıklar sevgililerini mahvederken kendileri de mahvolurlar. Bu benim umurumda değil ama sevgili umurumda...
Benim de sevgilim çünki...
Yağmur Atsız
31 Ekim 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder